Mîsâk-ı Millî ya da Millî Misak, Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosu niteliğinde olan altı maddelik “Milli Yemin” özelliğinde bir bildiridir. Bu bildiri, İstanbul’da toplanan son Meclis-i Mebûsan tarafından 28 Ocak 1920’de oy birliği ile kabul edilmiştir. Bildiri, 17 Şubat’ta kamuoyuna duyurulmuştur.
Misak-ı Milli Antlaşması Nedir?
1920 yılında Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından kabul edilen ve Türkiye’nin barışa yönelik temel prensiplerini içeren bu beyanname, resmi bir belgedir. Türk İstiklal Mücadelesi’nin amaçlarını belirleyen Misak-ı Milli, ilan edildiğinden beri Ahd-ı Milli, Peyman-ı Milli, Milli Misak, Milli Ant, Ulusal Ant gibi çeşitli adlarla anılmıştır. En yaygın kullanılan adı ise Misak-ı Milli olmuştur. Misak-ı Milli beyannamesi, 1. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan ilham alarak, Osmanlı Devleti’ni bölmeyi hedefleyen İtilaf Devletleri’nin 18 Ocak 1919’da başlayan Paris Barış Konferansı sırasında Osmanlı Devleti’nin geleceği hakkında kararlar almaya çalıştıkları bir ortamda, Türkiye’nin barış şartlarını belirleyen bir içeriğe sahiptir.
Beyanname, içeride milli egemenlik, dışarıya karşı ise tam bağımsızlık fikrini benimseyerek, milletlerin kendi kaderlerini tayin etme anlayışını içermekteydi. Bu açıdan bakıldığında, Misak-ı Milli beyannamesi Türkiye’nin “Milli Siyaset Belgesi” olarak adlandırılmıştır. Misak-ı Milli ile her şeyden önce milli ve bölünmez bir Türk vatanının sınırları çizilmiş, Milli Mücadele’nin ana ruhu oluşturulmuş, Türk dış politikasının hedefleri belirlenmiş, devletin bağımsızlığı, milletin geleceği ve sürekli bir barışın sağlanması için ilkeler tespit edilmiştir.

Misak-ı Milli’de Hangi Konulardan Bahsedilmiştir?
Osmanlı Mebusan Meclisi’nde 28 Ocak 1920’de kabul edilen Misak-ı Milli‘nin kararları şu şekilde sıralanabilir:
Kapitülasyonlar:
Kapitülasyonların Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar boyunca sömürülmesine yol açtığı, siyasi, ekonomik ve mali gelişmelerimizi engellediği ve hukuki olarak egemenliğimizi kısıtladığı için kabul edilemez olduğu vurgulanmıştır.
Azınlıklar:
Azınlık haklarının, komşu ülkelerdeki Müslümanların haklarıyla eşit olacağı belirtilmiştir.
Referandum (Arap toprakları, Batı Trakya ve Elviye-i Selase):
Arapların yaşadığı bölgelerde geleceğe dair kararların halk oylamasıyla belirlenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Batı Trakya’nın geleceği de yine halkın kendi iradesine bırakılmıştır. Kars, Ardahan ve Batum’da, yani Elviye-i Selase’de, gerekirse referandum yapılabileceği belirtilmiştir.
Boğazlar:
İstanbul ve Marmara’nın güvenliği sağlandığı takdirde Boğazların uluslararası ticarete açılacağı ifade edilmiştir.
Osmanlının borçları:
Sadece milli sınırlar içinde kalan bölgelerin borçlarının kabul edileceği, diğer borçların ise reddedileceği belirtilmiştir.
Sınırlar:
Mondros Ateşkesi imzalandığı sırada Türk askerinin koruduğu ve Türk nüfusunun çoğunlukta olduğu yerlerin sınır olarak kabul edileceği belirtilmiştir.

Misak-ı Milli Hangi Kongrede Açıklanmıştır?
Milli Mücadele’nin kritik adımlarından biri, Erzurum Kongresi ile atıldı. Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi’nden sonra askerlikle ilişkisi kesilen bir lider olarak, yanındaki yoldaşlarıyla birlikte 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a doğru yola çıktı. Erzurum’a vardıklarında, halk onları büyük bir coşkuyla karşıladı. Bu coşkulu karşılama, halkın umut ve beklentilerini de gözler önüne seriyordu. 23 Temmuz günü, tarihi Erzurum Kongresi açıldı ve Mustafa Kemal, oy birliğiyle kongre başkanlığına seçildi. Kongre boyunca yapılan görüşmeler ve tartışmalar, 7 Ağustos’ta sona erdi. Bu süreçte alınan kararlar, bir beyanname ile halka duyuruldu.
Bölgesel bir kongre toplanmasının amacı oldukça önemliydi. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 24. maddesine göre, Doğu Anadolu’daki altı ilde (Van, Diyarbakır, Bitlis, Erzurum, Elazığ ve Sivas) karışıklıklar çıkarsa, bu iller İtilaf Devletleri tarafından işgal edilebilirdi. Maddenin arkasındaki asıl niyet ise, Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmaktı. Bu tehdit karşısında doğu illerinin savunulması zorunluydu.
Bu amaçla, başta Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olmak üzere, halkın ve yerel direnişçilerin faaliyetleri hız kazandı. Ermeni tehlikesine karşı acilen Erzurum’da bir kongre düzenlendi. Misak-ı Millî’nin ana hatları, Erzurum Kongresi (22 Temmuz – 7 Ağustos 1919) ve ardından gelen Sivas Kongresi’nde (4-11 Eylül 1919) belirginleşti. Bu kongreler, gelecekteki bağımsız Türkiye’nin temellerini atmak için atılan büyük adımlar olarak tarihe geçti.
Misak-ı Millide Hangi Kararlar Alındı?
Mondros Ateşkes anlaşmasının imzalandığı günlerde, işgal edilmemiş bölgelerin kesinlikle Türk yurdu olduğu ve parçalanamaz olduğu kararlaştırıldı. Bu prensip, Türk milletinin kararlılığını ve bağımsızlık arzusunu simgeliyordu.
Kars, Ardahan ve Batum (Elviya-i Selase) gibi önemli bölgelerde, halkın geleceğini belirlemesi için referandum yapılması gerektiği ifade edildi. Arapların çoğunlukta yaşadığı yerlerde de, halkın kendi geleceğini kendisinin belirlemesi gerektiği kararlaştırıldı. Bu bölgelerde referandum yapılması öngörüldü.
Batı Trakya’nın geleceği de yine halkın oylarıyla belirlenecekti. Halkın iradesi, bu toprakların kaderini tayin edecekti. İstanbul, Marmara ve Halife’nin güvenliği sağlandığı takdirde, Boğazlar uluslararası trafiğe açılacak ve dünya ticaretine hizmet edecekti.
Azınlık hakları konusunda da adil bir yaklaşım benimsendi; diğer ülkelerdeki Türk azınlıklara tanınan hakların aynısının Türkiye’deki azınlıklara da tanınacağı belirtildi. Siyasi, mali ve adli gelişmeleri engelleyen sınırlamalar ise kesinlikle kabul edilemezdi; kapitülasyonlar reddedildi.
Bu önemli kararlarla, Milli Mücadele’nin hedefleri ve vatan sınırları, yani Misak-ı Milli Sınırları, kesin olarak belirlenmiş oldu. Bu kararlar, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın aldığı en önemli kararlar olarak tarihe geçti. Meclis, bu kararları onaylayarak resmiyet kazandırdı ve böylece kongrelerin etkisi açıkça görüldü.
Meclis-i Mebusan, Erzurum ve Sivas kongrelerinde alınan kararlardan büyük ölçüde etkilenmişti. Bu kongrelerde belirlenen ilkeler, Meclis’in aldığı kararlarla somutlaştı ve Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin temelleri atıldı. Bu süreç, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük aşkının, bir milletin kaderini nasıl değiştirebileceğinin en güzel örneklerinden biri olarak tarihe geçti.
Misak-ı Milli Tavizleri
Milli Mücadele döneminde, ilk önemli taviz Batum’dan verilmişti. 1. İnönü Savaşı’nın ardından Rusya ile yapılan Moskova Antlaşması gereği, Batum Gürcistan’a bırakıldı. Bu, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinde ilk ödün verdiği toprak oldu.
İkinci taviz Hatay’dan geldi. Hatay, 1918 yılında İngilizler tarafından işgal edilmişti. San Remo Konferansı’ndan sonra ise, Fransa’nın sömürgesi olan Suriye sınırlarına dahil edildi. 1921’de Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması ile Hatay, resmen Suriye’ye bırakıldı. Bu, Türkiye için büyük bir kayıp anlamına geliyordu.
Üçüncü taviz, Batı Trakya’da verildi. Batı Trakya halkı, kendi kaderini belirlemek için bir referandum yaptı. Ancak, Lozan Barış Antlaşması ile bu bölge Yunanistan’a bırakıldı. Halkın oylaması sonucunda Batı Trakya’nın Yunanistan’a geçmesi, Türkiye’nin başka bir önemli ödünüydü.
Dördüncü ve son büyük taviz ise Musul’dan geldi. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra İngilizler tarafından işgal edilen ilk yer Musul olmuştu. Türkiye, Musul’u geri almak için çeşitli girişimlerde bulundu. Ancak, Şeyh Sait İsyanının patlak vermesi, bu girişimleri durdurdu. 1926’da imzalanan Ankara Antlaşması ile Türkiye, Musul’dan vazgeçmek zorunda kaldı.
Bu süreçte verilen tavizler, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinde karşılaştığı zorlukları ve verdiği ödünleri gözler önüne seriyordu. Her bir taviz, Türkiye’nin bağımsızlık yolunda kat ettiği mesafenin ve karşılaştığı engellerin birer simgesiydi. Bu hikaye, bir milletin bağımsızlık uğruna verdiği büyük mücadeleyi ve zorlukları nasıl aştığını anlatıyor.

Misak-ı Millî ve Sonuçları
Atatürk’ün belirlediği ilkeler, Sivas Kongresi’nde kabul edilip İstanbul’da son Osmanlı Meclis-i Mebusanı tarafından 28 Ocak 1920’de “Misak-ı Milli” adı altında onaylandığında, bu olay yeni Türkiye’nin sınırlarını ve dış politika hedeflerini belirleyen önemli bir dönüm noktası oldu. Misak-ı Milli, Türkiye’nin bağımsızlık ve egemenlik mücadelesinde izlenecek yolu çizerken, çeşitli barış antlaşmaları ile ulusal sınırların dışında kalan bazı topraklar da belirlendi. Bu topraklar arasında, Türk-Sovyet sınırındaki eski Batum Livası (bugünkü Türkiye-Gürcistan sınırı) ve 1926 Türk-İngiliz Antlaşması ile Irak’a bırakılan Musul bölgesi bulunuyordu.
İskenderun-Antakya (Hatay) bölgesi ise, ilk olarak Lozan Antlaşması ile Suriye’de özel bir yönetim statüsü kazandı. 1937’de Hatay Devleti olarak bağımsız bir yapı haline geldi ve nihayet 1939 yılında Türk-Fransız Antlaşması ile Türkiye’ye katıldı. Batı Trakya konusunda ise, Misak-ı Milli’nin öngördüğü halk oylaması gerçekleştirilemedi. Bu bölge, Lozan Antlaşması ile Yunanistan’a bırakıldı, Türkiye’nin sınırları dışında kaldı. Bu olaylar, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinde aldığı stratejik kararların ve ödünlerin birer parçası olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Her bir karar, Türkiye’nin ulusal sınırlarını ve egemenlik haklarını koruma çabasının bir göstergesi olarak anlam kazandı. Misak-ı Milli, bu sürecin temel taşlarından biri olarak, Türkiye’nin modern tarihinin şekillenmesinde önemli bir rol oynadı.
