Tarihin her köşesinde farklı bir kahramanlık destanı bulunur. Zaman yolculuğu olarak da adlandırılan bu köklü geçmişte yalnızca kendi çağlarını değil geleceği de şekillendiren liderler, savaşçılar ve düşünürler yer alır. Her birinin hikayesi, tarihin akışını değiştiren, dünyayı yeniden düzenleyen olaylarla doludur. İşte bu efsanevi isimlerden biri de Büyük İskender’dir.
Tarihe adını altın harflerle Büyük İskender olarak yazdıran III. Aleksandros (Alexander The Great), genç yaşında dünyayı fethetme hayali kuran ve bu hayalini gerçeğe dönüştüren nadir isimlerdendir. Onun öyküsü, yalnızca bir askeri deha değil aynı zamanda kültürel bir devrimin de başlangıcı olarak kabul edilir. İşte Büyük İskender’in merak edilen hayatı…
Çocukluk ve Gençlik Yılları
Grekçe adı Aleksandros olan İskender, Makedonya Krallığı’nın başkenti olan Pella’da dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmese de MÖ. 20 Temmuz 356’ya denk geldiği düşünülmektedir. Makedonya Kralı II. Filip ve Olympias’ın yedi çocuğundan biriydi. Çocukluğunun ilk dönemlerini Lanike adlı bir kadının yanında geçiren İskender, ilerleyen yıllarda annesinin akrabası olan Leonidas ve Akarnanialı Lysimachus tarafından eğitimler aldı. Müziğe olan ilgisi, at sürme becerisi ve dövüş sanatlarındaki ustalığı da bu dönemlerden gelmektedir.

Yetenekli ve oldukça güçlü bir çocuk olan İskender’in doğuştan gelen bir yüceliğe sahip oluğuna inanılır. Henüz 10-11 yaşlarındayken vahşi at Bukefalos’u evcilleştirdiği ve at hayatını kaybedene kadar her yere onunla gittiği bilinir.
Tam bir Makedonyalı gibi yetiştirilen Büyük İskender, gençlik yıllarında ise Aristoteles tarafından eğitildi. Aristo, İskender ve arkadaşlarına tıp, din, felsefe, mantık, sanat ve ahlak eğitimleri verdi. Buradaki aldığı bilgiler sayesinde tıbba ve botaniğe olan ilgisi daha da arttı.
Krallık Zamanı
İskender yetenekleri ve zekası tartışılamaz bir isimdi. Babası II. Filip, koruması tarafından öldürülüp tahta geçtiğinde henüz yirmi yaşında genç bir delikanlıydı. Güçlü bir krallık ona kaldı ve tahta oturduğu ilk andan itibaren büyük işlere imza atmaya başladı. İlk seferini ise Antik Yunanistan’ın bir parçası olan Teselya’ya yaptı. Egemenliğini kısa sürede büyüten İskender’in gücünü fark eden yöneticiler, Korint’teki Yunan Birliği toplantısında onu fetih projesinin başına geçirdiler.
Gün geçtikçe gücüne gün katan İskender, babasının izinden gitmeye karar verdi ve bu fetih projesiyle Asya’ya kadar uzanan bir imparatorluk kurmak ana hedefi haline geldi. Asya’ya geçmeden önce daha da güçlenmek isteyen imparator, kuzey sınırlarını korumak adına Amfipolis’ten başlayarak doğuya doğru seferler düzenlemeye başladı. Peş peşe elde ettiği zaferlerle kuzey sınırını güvence altına aldı ve yoluna devam etti.
İskender’in en büyük hayali, babasının da düşlediği gibi, Pers İmparatorluğu’nu fethetmekti. İlk büyük zaferini Granicus Nehri Savaşı’nda kazandı. Ardından MÖ 333 yılında, İssos Savaşı’nda Pers İmparatoru III. Darius’un ordusunu bozguna uğrattı. Bu zafer İskender’in askeri dehasını ve stratejik zekâsını tüm dünyaya gösterdi.

Mısır’ın Fethi ve İskenderiye’nin Kuruluşu
MÖ 332 yılına gelindiğinde kral, Mısır’a doğru emin adımlarla ilerlemeye devam etti. Burada halk tarafından bir kurtarıcı olarak karşılandı çünkü ülke yıllardır Perslerin işgali altındaydı. İskender sayesinde Perslerin zulmünden kurtulan halk, İskender’e büyük bir saygı ve sevgi gösterdi. O saatten sonra rahipler onu tanrı-kral olarak kabul etti ve “Yukarı ve Aşağı Mısır’ın Kralı”, “Mısır’ın Koruyucusu Horus” gibi yalnızca firavunlara verilen adlarla anılmaya başlandı.
Mısır’da bilim, kültür ve ticaretin merkezi haline gelen bir şehir kurdu ve buraya İskenderiye adı verildi. MÖ 331 yılında, İskender, Pers İmparatorluğu’na son darbeyi vurmak için Gaugamela’da III. Darius ile tekrar karşılaştı. İskender üstün askeri dehası ve cesareti sayesinde Persleri bir kez daha yenilgiye uğrattı. Bu zaferle Pers İmparatorluğu’nun çöküşü hızlandı ve böylece Büyük İskender doğunun hakimi haline geldi.
Pers İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra fetihler devam etti ve doğuya doğru ilerlemeye başladı. Afganistan ve Orta Asya’nın büyük bir kısmını fethettikten sonra, MÖ 326 yılında Hindistan’a girdi. Hydaspes Nehri Savaşı’nda Pencap kralı Porus’u yendi ancak askerlerinin yorgunluğu ve isyan etme noktasına gelmesi nedeniyle daha fazla ilerleyemedi. Bu noktada ordusunu geri çekmek zorunda kaldı ve Babil’e geri döndü.
İskender’in Vefatı
Babil’e döndüğünde İskender büyük bir acı yaşadı. İkinci komutanı ve sevgili olduğu düşünülen Hephaistion’un ani ölümü onu derinden sarsmıştı. Arabistan’ı fethetmek için planlar yapan İskender, henüz arkadaşının acısını atlatamadan birdenbire hastalandı ve 32 yaşında hayatını kaybetti.
Ölüm nedeni hakkında net bir bilgi bulunmasa da birçok kişi zehirlendiğine, sıtma olduğuna veya menenjit geçirdiğine inanır. Büyük İskender’in cenazesi önce Memfis’e ardından da İskenderiye’ye götürüldü. Altın bir tabutta gömülen imparatorun mezarının yeri henüz bulunamamıştır ancak araştırmalar devam etmektedir.
Ölümünün ardından devasa imparatorluğu generalleri arasında paylaşıldı ve parçalandı. Büyük İskender’in bıraktığı miras yalnızca fethettiği topraklarla sınırlı değildi. Kültürel bilgisi, üstün askeri dehası Hellenistik dönem olarak bilinen büyük bir zamanın kapılarını araladı. Bu dönemde Yunan kültürünün doğu kültürleriyle etkileşim içine girdi. Ayrıca bilim, sanat, felsefe ve ticaretin bütün dünyada geliştiği bir dönem olarak kayıtlara geçti.

Büyük İskender Sonrası Makedon İmparatorluğu
Büyük İskender ölümünden sonra yerine geçecek bir varis seçmemişti. Yalnızca ölmeden önce bu kadar büyük imparatorluğu kime bırakacağı sorulduğunda “En güçlü olanınıza” cevabı verdiğine inanılır. Bu durum generalleri arasında büyük bir rekabete neden oldu. Büyük imparatorluk; İskender’in en yakınları olarak bilinen Batlamyus, Cassander, Seleukos ve Antigonus, Ptolemaios arasında paylaşılarak, dört eşit parçaya ayrıldı. Creatus ve Antigonos Batı Asya’yı, Cassander Yunanistan’ı, Ptolemaios Mısır’ı, Antigonos ise Batı Asya’yı aldı.
İmparatorluğun parçalanmasından sonra hükümdarlar rahat durmadı. İskender’in en yakın arkadaşlarından biri olarak bilinen Cassander, Makedon Krallığı üstünde hak iddia etti. Konumunu daha güçlü hale getirmek içinse İskender’in karısını, oğlunu ve annesi Olimpia’yı gözünü kırpmadan idam ettirdi.
I. Batlamyus olarak da bilinen Ptolemaios, Mısır’da kendi adını verdiği bir hanedanlık kurdu. Üç yüzyıl boyunca Mısır topraklarına hükmeden Ptolemaios, kendisinin yenilmez olduğunu kanıtlamak için Büyük İskender’in cesedini ülkesine kaçırdı.
“Diadohlar” olarak adlandırılan Büyük İskender’in halefleri arasında en uzun süre hüküm süren imparator Seleukus oldu. Anadolu, Hindistan ve Mezopotamya’nın bazı bölgelerini sınırlarına katan Seleukus İmparatorluğu MÖ 63 yılına kadar ayakta kalmayı başardı.
Kısa sürede büyük bir hükümdarlık kuran Büyük İskender, dünya tarihi özellikle de Avrupa ve Asya tarihi açısından büyük bir değere sahiptir. Yaptığı seferler, bilimsel çalışmaları, coğrafya ve doğa tarihi gibi konulardaki birikimi bilime büyük katkılar sunmuştur. Ölümünden sonra miras bıraktığı Helen kültürünü yayma sorumluluğu halefleri tarafından başarısızlıkla sonuçlansa da Makedonları Avrupalılarla evlendirme düşüncesi, Asya’daki şehirlerdeki çalışmaları Helenistik kültürün bütün Antik Çağ’a damga vurmasına neden olmuştur.
