Bazı insanlar yaşamlarıyla ve yaptıklarıyla tarihte silinmez izler bırakır. Onlar, sıradan hayatların ötesinde bir yol seçer ve hikayeleri dilden dile dolaşır. Egzotik dansları, casusluk iddialarıyla sık sık gündeme gelen Mata Hari’de bu insanlardan biridir. Sahnelerin parlayan yıldızından, 1. Dünya Savaşı’nın en önemli casuslarından birine dönüşen Hari, günümüzde hala en büyüleyici ve tartışılan figürlerinden biridir. Bu yazıda, Mata Hari’nin ilgi çekici hayat hikayesinden bahsedeceğiz.
Erken Yaşamı ve Eğitim Hayatı
Asıl adı Margaretha Geertruida Zelle olan Mata Hari, 7 Ağustos 1876’da Hollanda’nın Leeuwarden kentinde dünyaya geldi. İsminin anlamı Hint dilinde “şafağın gözbebeği”, Malayca’da “şafağın gözü”dür. Bakışları tıpkı ismi gibi göz alıcı, güzelliği ise dillere destandı.
Tarihe damgasını vuran bir yaşam süren Mata Hari, Antje van der Meulen ve Adam Zelle’nin dört çocuğundan en büyüğüydü. Johannes Hendriks, Arie Anne ve Cornelis Coenraad adında üç erkek kardeşi vardı. Babası oldukça iyi bir şapka tüccarı ve petrol endüstrisinde de yatırım yapan girişimciydi. Varlıklı bir ailede büyüyen Hari, çocukluk döneminde iyi okullarda eğitim gördü. Ancak hayatı annesinin ani ölümü ve babasının iflasından sonra tepe taklak oldu. Babasının yeniden evlenmesiyle birlikte ailesi dağıldı.
Henüz 16-17 yaşında olan Margaretha, okuması için vaftiz babası Bay Visser’in yanına Sneek’e gönderildi. Leiden’de anaokulu öğretmenliği okurken öğretmeniyle yaşadığı bir skandal nedeniyle okuldan alındı. Bu olay, onun bağımsız ve maceraperest bir yaşam sürmeye karar vermesinde önemli bir rol oynadı. Birkaç ay sonra amcasının Lahey’deki evine kaçtı.

Evlilik ve Mata Hari’nin Doğuşu
18 yaşına gelen Margaretha, kendisinden tam 21 yaş büyük olan Hollanda Kraliyet Ordusu subayı Rudolf MacLeod ile evlendi. Bu evlilik onu günümüzde Endonezya olarak bilinen Hollanda Doğu Hint Adaları’na götürdü. Hayatı bu andan itibaren değişen Zelle yavaş yavaş Hollanda’nın üst sınıfında tanınır hale geldi.
Bir süre sonra Malang’a taşındılar. Burada Norman-John MacLeod ve Louise Jeanne MacLeod adında iki çocukları oldu. 1899 yılında çocukları frengi nedeniyle hastalandı ve oğulları Norman hayatını kaybetti. Aile ölümden bakıcıyı suçladı ve kadının kendilerini zehirlediğini iddia etti. Bu andan itibaren hayatı yeniden kötüleşmeye başlayan Hari’nin eşiyle de yaşadığı sorunlar artmaya başladı.
Rudolf alkolik biriydi ve terfi edememe nedeni olarak sürekli Mata Hari’yi suçluyordu. Durum o kadar kötü bir hal aldı ki Rudolf, yaşadıkları yerde yasal olduğu için bir cariye bile tuttu. Bu hareketten sonra Margaretha evi terk etti ve bir süre başka bir Hollandalı subay olan Van Rheedes’in yanında yaşadı. Bu süre boyunca da Endonezya kültürünü inceleme ve hatta yerel bir dans grubuna bile katılma imkanı buldu.
1897 yılında akrabalarına yazdığı mektuplarda sahne adının Malay dilinde “güneş” anlamına gelen Mata Hari olduğunu açıkladı ve bir efsanenin temelleri atılmış oldu. Rudolf’un uzun çabaları sonucunda Hari evine geri döndü ancak hiçbir şey değişmedi.
Çift, Hollanda’ya döndükten sonra 30 Ağustos 1902’de resmen boşandı ve kızı Jeanne’nin velayeti anneye verildi. Ancak Jeanne babasında kalmaya gittiği bir gün bir daha Hari’ye geri dönmedi. Baba kızını annesine vermedi ve Margaretha’nın durumla mücadele edecek maddi gücü olmadığı ve Rudolf’un iyi bir baba olduğuna inanarak bu durumu kabullendi. Ne yazık ki kızı henüz 21 yaşındayken frengi nedeniyle hayatını kaybetti.
Mata Hari’nin Yükselişi
Margaretha, evliliğinin sona ermesinden sonra Paris’e taşındı ve burada egzotik dans kariyerine başladı. 1905 yılında ilk büyük sahnesine çıktı. Kısa süre içinde şehirde ünlenmeye başladı ve büyük kabarelerde, salonlarda aranan sanatçı haline geldi. Oryantalist temalarla süslü, ilgi çekici dansları izleyenleri büyülüyordu. Dansları gibi sahne kostümleri de oldukça cesur ve o zamana göre oldukça açıktı. Yaptıklarıyla kısa sürede ünü dünyanın dört bir yanına yayılan Hari, eğlence dünyasında yeni bir çığır açtı.
Mata Hari’nin kariyeri 1912’den sonra düşüşe geçti. 13 Mart 1915’te kariyerinin son gösterisini yaptı. Dansçı olarak kariyerine nispeten geç başlamış ve kilo almaya başlamıştı. Ancak bu zamana kadar başarılı olmuştu. Birçok ülkede üst düzey subaylar, politikacılar ve etkili mevkilerdeki diğer kişilerle ilişkileri vardı. Güçlü erkeklerle olan ilişkileri ve bağlantıları onu sık sık uluslararası sınırların ötesine taşıyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce genellikle bir sanatçı ve özgür ruhlu bir bohem olarak görülüyordu ancak savaş yaklaştıkça bazı kesimler tarafından tehlikeli ve baştan çıkarıcı biri olan görülmeye başlandı.

Casusluk Faaliyetleri ve İddialar
Birinci Dünya Savaşı sırasında Hollanda tarafsız kaldı. Hollandalı bir vatandaş olarak Zelle böylece istediği ülkeye rahatça gidebiliyordu. Savaş alanlarından kaçınmak için İspanya ve İngiltere üzerinden Fransa ve Hollanda arasında seyahat etti ve hareketleri kaçınılmaz olarak dikkat çekti.
Savaş sırasında Zelle, Fransızlarla birlikte görev yapan 1. Özel Piyade Alayı’nın 23 yaşındaki Rus Kurmay Yüzbaşısı Yüzbaşı Vadim Maslov ile aşk yaşamaya başladı. Bu aşkın farkında olan Fransız yetkililer, onun yüksek sosyeteden ve askeri figürlerden bilgi toplayabileceğini düşündü. Ancak bir süre sonra Zelle yakalandı ve Fransa dünyaya rezil olmamak adına onu serbest bıraktı.
Mata Hari,1916’nın sonlarında Madrid’e gitti ve burada Alman askeri ataşesi Binbaşı Arnold Kalle ile tanıştı ve Veliaht Prens ile bir görüşme ayarlayıp ayarlayamayacağını sordu. Para karşılığında Fransızların sırlarını Almaya ile paylaşmayı teklif etmişti. Yapılan araştırmalara göre bütün bunların Fransızlar tarafından kurulan bir tezgah olduğu anlaşıldı ve gözaltına alındı.
Fransızlar için çalıştığını kabul eden Mata Hari, ülkeye teslim edildi. Bu süreçte birçok askeri ve politik figürle ilişki kurdu. 1917’de Fransız yetkililer, onun Almanlar için de casusluk yaptığını iddia ederek tutukladı. Mata Hari, duruşmada kendisine yöneltilen bütün suçlamaları reddetti ve aslında sadece aşk, cinsellik için ilişkiler kurduğunu savundu. Savaşın ortasında casusluk suçlamasıyla yargılanmak kaçınılmaz sonunu hazırladı.

Yakalanma ve Yargılanma
Mata Hari, 13 Şubat 1917’de Paris’te tutuklandı. Evinde yapılan aramalarda casusluğa dair herhangi bir belge bulunamadı. Fransız yetkililer, Almanya’ya çalıştığına dair çeşitli kanıtlarla durumu değiştirdi fakat duruşma esnasında ne kadar bilgi sızdırdığına dair somut kanıtlar ortaya konulamadı. Ancak Hari’nin yüksek sosyete ve askeri çevrelerle olan ilişkilerinden dolayı Fransızları çift taraflı casusluk yaptığına ikna etmeye yetti.
7 ay süren yargılama süreci sonunda, Mata Hari, casusluk suçlamasıyla ölüm cezasına çarptırıldı. Duruşma, dönemin medyasında geniş yankı buldu ve Mata Hari, bir anda Avrupa’nın en çok konuşulan isimlerinden biri haline geldi. Davası kamuoyunu ikiye böldü; kimileri onu bir hain olarak görürken, kimileri de onun günah keçisi ilan edildiğini savundu.
İdamı ve Mirası
Mata Hari, 15 Ekim 1917’de Paris’in Vincennes semtinde kurşuna dizilerek idam edildi. İdamı sırasında gösterdiği soğukkanlılık ve cesaret, birçok kişi tarafından hayranlıkla karşılandı. Rivayete göre, infaz mangasının karşısına geçtiğinde, gözleri bağlı olmasına rağmen dimdik durarak ölümünü karşıladı. Hatta son anlarında cellatlarına bir öpücük gönderdiği de iddia edilir.
Mata Hari’nin hayatı ve trajik sonu bir efsane haline gelmesine neden oldu. Dansları, güzelliği ve casusluk hikayesi, onu 20. yüzyılın en büyüleyici figürlerinden biri yaptı. Ölümünden sonra hayatı sayısız kitaba, filme ve tiyatro oyununa konu oldu. Mata Hari’nin hikayesi hem cazibenin hem de trajedinin sembolü olarak tarih boyunca ilgi çekmeye devam ediyor.
